bugün

entry'ler (526)

hatırladıkça iç burkan garibanlık anıları

lise 2'deyim. o zamanlar kredili sistem var. fazladan kredi alıp bir an önce s.ktimin okulundan mezun olmak derdimiz. ilçenin en büyük lisesi ki yeminle kan kusturdu bana faşist öğretmenler. iki arkadaşla beraber üst sınıftan beden eğitimi 3 diye bir ders aldık. 4 kredi ya. hiç işim olmaz beden dersiyle yatarak geçeriz diye düşünüyoruz. ama ne mümkün, yeni gelen filinta gibi bir bedenci var ki herif manken, bir de kız ağırlıklı bir sınıf ki görmeyin abideki tafrayı. resmen ostura ostura spor yaptırdı.

adam eşofman getireceksiniz diyor, bir de spor kuralları, basketbol, turnike, yok voleybol kuralları bildiğin gibi değil ders. adamda taviz yok. inanın hiç sporla alakam olmadı hala da yok ya, bu benim elimde olan bir şey değil, yaradılış diyelim, zaten özünde de çekingen bir adamım. neyse diğer iki arkadaşımdan biri her bokta var aten öteki de iyi. ama ben... sınavda bir turnike yaptım ki salondaki herkes güldü. neyse anlatacağım garibanlık dalgası bu değil, aslında utanç mı diyeyim.

spor salonun soyunma odasında soyunup giriyoruz malum salona, aslında öyle çok gariban bir aile de değiliz, babam öğretmen annecim de elinden geldiğince temiz giydirir, ama o gün ya da daha öncesi o dersin olduğunu unutmuşum. evde bir atlet vardı her yanı yırtık, çamaşırlıkta ne gezer bilmem, temiz bir kıyafet de yoktu herhalde bilemedim, işte ben o atleti giymişim dersi unutarak. soyunma odasında gömleğimi çıkardım atletin farkında olmadan, herkes yan gözle bana bakıyordu. aralarında bir şey de konuşanlar vardı bana bakarak ama üst sınıflar olduğu için yabancıyız ya ne bileyim işte anlamadım, farkında değilim.

o gün bitti ders eve geldim duş almak için ve üzerimdeki atleti görünce beynimden vuruldum. o an her şey netleşti, o insanların bakışı, fısıldaşmaları...yemin ediyorum 35 yıllık ömrümde o anki kadar utanmadım, o olaydan sonra da hayatım daha hareketliydi ama bunun kadar utanç verici bir durumu hatırlamıyorum. o delikler içindeki beyaz atletim aradan geçen 20 yıla rağmen hala ilk günkü gibi utandırır beni. anneme çıkıştım tabi çamaşırlığa niye koyuyorsun diye. anlatmadım tabi. ertesi gün okula gittiğimde olayı benimle beraber ders alan arkadaşa söyledim, o da fark etmiş durumu, utandırmak istemedim herkesin içinde dedi. bir şey diyemedim. o okulda sikindirik bir ders için, o zebellah gibi üst sınıflarla beni şekilden şekle sokan o meslektaşıma da buradan selam ederim. allahın belası durum ortada işte, çocuk yapamıyor, artist artist konuşuyorsun. ....... lisesi'nin diğer pisliklerine de teşekkür ederim. bir öğretmen nasıl olunmazı bana gösterdikleri için. sayenizde sevilen bir öğretmenin artık. adıma facebook sayfaları bile açıldı. kaçınızın adına sayfa açıldı amnıa koduklarım ha? bu anımı o arkadaşım hariç kime bilmiyor. hatta eşim bile. niye bu saatte yazdım diye sorarsanız, 2,5 saat sonra ders başı yapacaz, yeni okulumda yeni öğrencilerimle beraber. heyecan işte amk var mı ötesi. sinirlendim ya.

egemen bağış ın kuran ile dalga geçmesi

her zaman ki gibi kimsenin iplemeyeceği kayıttır. kime anlatsan montaj diyecektir, gerçek olsa da inanmayacaktır. maalesef yedirilen algı diğer 5 duyu organımızın önüne geçti. görse de, duysa da, dokunsa ve tatsa da koklasa da inanmıyor bir kesim. bunun inançla falan bir ilgisi yok, bunu açıklayacak bir bilim de yok bence. ah zavallı ülkem, 11 ay sonra tekrar beni uludağ'da yazdırdın ya. ne diyeyim.

behzat ç

yakında biteceğini beklediğim,ama yine de bir umutla olmaz yahu devam eder izleriz dediğim ama demin duyunca bir kere daha kahrolduğumdur.

işte tam da bu belki de, beyaz ekranın ardında, yalnızca senaryo zannettiğimiz. azıcık gerçekle beslense de gerçek hayatta böyle değil diyoruz ya.gerçek hayatta böylesi olmamalı hayat bu kadar da acımasız değil, dünyada yine de adalet var, yine de var, yine de...hukuk var.ama maalesef tam da hayatın tüm çarpıklığını, biraz da cesaretle, çok da eleştirmeden, biraz acemice ortaya koyunca ve ardından o bahsedilen sözde adalet savunucularının senaryoyu el yazısı ile yazmış gibi şimdi önümüze koyması,ve tüm değer verdiklerinin yakında darağacına asılıp beni öksüz bırakması, sanırım bu gerçek. 34 yaşımda gerçeklik hiç bu kadar yüzüme çarpılmamıştı. behzat ç. severlere geçmiş olsun demekten başka bir şey de gelmiyor içimden. yaşadığım şu ülkeye de geçmiş olsun diyorum ve aşkolsun.
behzat ç. muhteşem bir yapım değil, öyle bilmediğimiz bir şey de söylemiyor, ama işte adalet, düşünce özgürlüğü de bu minvalde kırılıyor. bence her şey bundan ibaret.

hala oyum akp ye diyen seçmen

aşağılanmaması gereken seçmendir. böyle haberleri okumayandır.

http://www.radikal.com.tr...1099554&CategoryID=81

uludağ sözlük

30 ağustos zafer bayramımızı kutlamayandır kendisi.

türkü dinleyenlerdeki zeka geriliği

türkü dinlemek herhangi bir milletten insanı dinlemeye benzemez. zira eğer karşındaki türkiyeli ise anadili de türkçedir, dolayısıyla anlşmakta zorlanılmaz *. ancak bir ingilizi dinlediğinizde ingilizce bilmek gerekir. mesela ben bir ingiliz olan eltın con'u dinlerken çok keyif alıyorum, ama ne dediğini anlamıyorum, çünkü ingilizce bilmiyorum. aynı şey bir arapırusu dinlemekle de geçerlidir **. o yüzden bir türkü dinlerken, daha güzel her şey.

batum

bazı turların doğu karadeniz durağı. görülmeli. ilginç bir değişimin habercisi. yaklaşık bir buçuk saatlik sınır kapısı beklemesinin ardından 127 lari ile (150 tl) tura girdik. tek şeritli yollarda lüks arabalar ve bizim güneydeki tatil kalabalığını andırır bir kalabalık. ama o kadar da kalabalık değil yine de.

bize rehberin ilk uyarısı "yolun kenarına fazla yaklaşmayın araçlar aldırmaz, ezer" ancak her yere ara sokakta bile araçların yayalara hep öncelik ermesi ise başka bir tezattı. belki de en sevdiğim yönü bu oldu. inanılmaz bir inşaat var kentte, bir yanda ise sosyalist rejimin toplu konutları, değişik mimarili binalar ve 360 derecelik cephende ise aynı dokuyu koruyan mimarisi ile ki pek çoğu henüz inşaat halinde, meydanıyla ve mimarisi ile gerçekten ilgi çekici. öğle yemeğini bir türk resteurantta yedik, yemek tam bir keşmekeşti, pilav üstü döner yedik ama et çok lezzetliydi, yemek ise ucuz ve boldu. ha ayran iğrençti o ayrı.

botanik park ise dünyanın bir çok yerinden getirilen çeşitliliği ve alabildiğine yeşiliyle kesinlikle görülmesi gereken bir yer. ancak bizim tur orada yer alan 2 aracı kiraladı, zaten hepi topu iki taneymiş fakat işte, gelişmemişliğin izleri burada kendini gösteriyor, zira hem şoför hem de parkın çevresindeki kafeler oldukça kaba idi.

paranızı lari'ye çevirmenizde fayda var, ama bazı yerlerde türk parası da geçiyor. alkol ve sigara ucuz. güzel şaraplar aldık bir de gomi markalı votka, rehberin tavsiyesi buydu.


akşam yemeğinde balık yedik ancak oraya özgü bir pide yedik ki gerçekten muhteşemdi lezzeti, ancak garsonlar ve servis oldukça kötüydü. zira bir bakıyorsunuz garsonlar yanınızda kavga edebiliyor. bunun yanında, şehrin genelinde en az 6 tuvalete gittim ki her biri birbirinden kötüydü.

şehrin akşamı ise gerçekten muhteşemdi.

yine de güzeldi bu kent. görülmeli. şu an kimlik yeterli girmek için ancak ilerde bu değişebilir zira Batum halkı bundan epey bir şikayetçi imiş.

edit: imla.

kpss ye gireceklere tavsiyeler

girmeyin. en iyisi bu. girerseniz ne olur bakın:

-kopya olursa siniriniz bozulur.
-merkezi atamaları beklersiniz ancak o puanlar hiç düşmez 90 küsürlerden, öte yandan bazı bölümler 50 ile atanır canınız sıkılır. adalet der isyan edersiniz. aslında edemezsiniz.
-ösym öyle bir dönemde atama yapar ki sonuçları 1 hafta beklersiniz, diğer sınavdan 16 saat önce sonuçları açıklar 0,017 puan farkla atanamadığınızı görürseniz, çok üzülürsünüz.
-zaten üniversite okuma gafletinde bulunup bilmem kaç yıl boşuna masraf yaptığınızı düşünecek olursak, hiç uğraşmayıp çobanlık mesleğini ifa edip ettiğiniz masrafı bir an önce amorti etmeye uğraşın. ki bu da bizi ilk yazdığıma götürüyor.

kısacası boşverin, girmeyin, boşuna umut bağlamayın.

uzaktan edit: ulan bir kere de şaşırtın be.

ösym

şu aralar umut avcısı, hayal büken, hava büken, toprak büken tahta sokan kurum. 20 haziran itibariyle başvuruya açtığı kpss 2012/1 atama sonuçları 27'sinde bitecekken ne hikmetse birden 29'a uzar. ancak an olmuştur ve halen sonuçlar belli olmamıştır. insanlar da deli gibi beklemektedir. beklesinler tabi denilebilir de, aynı insan grubu cumartesi ve pazar günü öteki kpss ye girecekler. ne moral ne motivasyon bırakmıştır bu insancıklarda. nereden mi biliyorum, eşim kafayı sıyırmak üzere. tabi ki ben de...

kısaca (bkz: beklemedeyiz ösymerkez)

behzat ç

sadece daha çok düşünmeme neden olan dizi. oysa düşünmeyince her şey ne kadar güzeldi. seni seviyor muyum, nefret mi ediyorum? bilemedim. cevapsız. veremiyorum. neden yaşıyoruz ki? her şey o kadar anlamsız ki. ne için çırpınıyoruz. elimiz kolumuz böylesine bağlıyken. tekrar tekrar ne kadar göze sokulacak böyle. işte bu yüzden. seviyo muyum sevmiyor muyum? bilemedim. ama tek istediğim şey hep buralarda olman.

öğretmen maaşı

5 aydır zam bekleyen maaş.

smaug

cücelerin hazinelerini çalan ejderha. göl kasabası esgaroth'a saldırır, girion soyundan okçu bard tarafından tek zayıf noktasından öldürülür. bu zayıf noktasını, smaug'un saldırısı sırasında ihtiyar bir ardıçkuşu bard'ın kulağına fısıldar. smaug'un öldürülmesi ile yalnız dağ'ın hazinelerini paylaşma mücadelesi başlar.

24 kasım öğretmenler günü

TAM DA BUGÜN, DAHA BiR KAÇ SAAT ÖNCE YEMiN ETTiK TÖRENDE. ARTIK TAM BiR ÖĞRETMEN OLMUŞ, mesleğe küçük adımlarla başlamışız. her yerden tebrik yağıyor. şimdi de, pansiyon nöbetindeyim. kalıcıyım yani bu gece, okuldan ödünç aldığım laptop ve internet olanağı ile çok da zor değil hani. yemin töreninin ardından hemen geldim pansiyona görevime kaldığım yerden devam etmek için. demin yat yoklamasını aldım. ve okulun tky raporunu yetiştirmek için bir yandan da koşturuyor, bir yandan da öğrencilerin sorularına sorunlarına yetişmeye çalışıyorum. saat 8 buçukta ders var. ama uykuya daha çok...

neyse, niye yazdım bunları bilmiyorum.

ilçe protokolu güzel bir yemek verdi ve bol bol da övgü. bizim günümüz sonuçta, aklımda bir kişinin silüeti gidip geliyor yalnız, 23 ekim van depreminde kaybolan coğrafya öğretmeni dursun demir acaba bulundu mu? ya da şu tören kalabalığında benden başka birinin aklından geçiyor mu diye bir kaç defa sordum kendime, tanrı bilir bunu. sık sık internette haberini ailesi ve arkadaşları dışında soran oldu mu hiç? düşünmedim değil. olmuştur belki, belki de denk gelmiştir. ama bütün anahaber bültenleri konuştu bu çocuğu. acaba noldu? kimbilir? ailesi? diğer meslektaşlarım gibi can mı verdi yoksa hala kayıp mı arkadaşım?

kaybolmamış kendisi meğer sadece bedeni kayıpmış, karıştırılmış ve bir başka anne baba ve kardeşler tarafından başka bir yerde toprağa verilmiş. ailesi, dostları hala onu bir umutla ararken. meğer hep orda hiç tanımadığı toprakta yatarken, sevenlerinin içi yanmış, ateşi sıcak kalmış hep. hayatta bir sevdiğimin kaybolmasını istemezdim ben de, hiç olmazsa bir mezar deriz ya, arada ziyaretine gittiğimiz, anılarımızı canlı tuttuğumuz, sanki karşınızdaymış gibi konuştuğunuz, sevdiğiniz bir yakınınız. sevgili dursun'un bir mezarı var artık. ne mutlu sevenlerine, 1 aydır kabir azabından beter yanan canı ailesi ne kadar da yandı oysa, biz onu tanıyanlar da o kadar yandı. tanımayan meslekdaşları da...

fakültede 3.sınıfta yatay geçişle geldi dursun kardeş sınıfımıza, yine doğudan bir kentten. girişkendi, öğrenmeye hevesliydi, hep şuna yanarım ya, beni derslerde çok başarılı zannederdi, sürekli soru sorardı, nerden bileyim ki be kardeş sen benden daha iyiydin coğrafyada. bir gün dedim, bak kardeş ben sandığın kadar iyi değilim, bunu ilk sınav sonuçlarında görürsün. güldük geçtik. bazı insanları çok tanımazsınız, hakkında bildikleriniz onun sizi hakkında bildikleri kadardır. dursun kardeşle biz öyleydik, ankara dersane piyasasında adlarımızı duyardık en fazla, sıradan bir sınıf arkadaşıydık o kadar. o yüzden hakkında yazabileceğim pek fazla bir şey yok. eminim onun da benim hakkımda söyleyeceği bir kaç şeydir.

üzüldüm. tam da bugün aslında kaybolmadığını ve bu hayattan bir daha dönememecesine ayrıldığını duymak bu kadar tesadüf olur. milli eğitimdeki 2. ayında başına gelen bu felaketle sevenlerini yasa boğdun ya. bugün senin günün. artık bir mezarın var en azından ziyaret edilecek, en çok ailen için buna sevindim kardeş. kusura bakma buna seviniliyor işte.

bugün tüm tebrikler senin için dursun kardeş. dualarımız seninle, geçmişe dair arkamızda ortak bıraktığımız tek şey mezuniyet fotoğrafı oldu. buna da şükür. ruhun şad olsun. dilerim mekanın cennet olur.

cüneyt özdemir

farkında mısınız?
hakim iktidara azıcık haklı eleştiri getirebilen bir insanın artık bir şeyleri (iş, özel hayat, rutin yaşamı) gözden çıkardığını düşünüyoruz. ki öyle, bir çoğunun aklından "yakında işinden olur" düşüncesi geçmektedir. bu durum ne kadar da normalleşti, yıllar önce düşünmeye korktuğumuz şeyler ne kadar da normalleşti. oysa şu söylediği sözler eleştirinin ötesinde gazetecilik ahlakı ile alakalı olarak, dosdoğru şeyler. ancak her türlü ahlaksızlığın taştığı günümüz türkiyesinde bu sözleri ancak bir sarhoş söyleyebilir. ancak cüneyt özdemir gayet kendinden emin bir şekilde söyleyeceğini söyledi. ve takdir kazandı.

gerçekleri doğruları söyleyebilmenin cesaretini, kameralar önünde adeta ders verircesine gösterdi. tebrikler ve teşekkür ediyorum. duygulara tercüman olduğu için.

klasik tanım. lafı gediğine koyandır.

django unchained

kadın başrol oyuncusu Kerry Washington olmuş, habere göre.

http://www.radikal.com.tr...0.2011&CategoryID=138

22 öğretmen

allah rahmet eylesin, güzel insanlar, değerli meslektaşlarım.

misafirlikteyken o bir şey içmez diyen anne

yatılı misafirlikte, "kokuyosun git bir banyo yap" diyen abladan çok çok çok daha iyidir.

muammer kaddafi

öldürülüşünü izledikten sonra uzun süredir kan görmeye ve öldürmeye alışmış bu toplumun daha çok kan dökeceğinin dalaletidir. libya'dan bundan sonra habe alamayacağız diye düşünüyorum. daha doğrusu 8-9 aydır bangır bangır kaddafi karşıtı haber veren gazeteler ve tv kanalları artık rutin işlerine dönerler.

"adam 42 yıldır ülkeyi baskıyla zulümle yönetiyor" dedi bugün bir öğretmen arkadaş, iyi de daha dün gelmemiş işte, 42 yıl. 90'larda tanıdım ben bu adamı, lisede,sınıfımızda kendisi ile aynı adı taşıyan bir arkadaş vardı, babası hayranıymış onun, bir dönem orada çalışmış adam. hakkında tek bildiğim ise amerikaya karşı tavırlarıydı, bugün chavez ne ise o idi.
aylardır aleyhinde kadar çok haber yapıldı ki, bir anda bütün türkiye kaddafi karşıtı oldu. meğer ne demokrasi aşığıymışız. oysa ırak, afganistan hala ağlarken. kuş beyinlilik, samimiyetsizlik böyle bir şey olsa gerek. bunu sadece kaddafinin gitmesi ile alakalı demiyorum. sadece diyorum ki "ne kadar başka akıllıyız" yani beynimize konulan şeyi sanki kendimiz düşünmüş gibi ifade ederiz ya. medyanın gazıyla nasıl dolduysak artık, zil takıp oynayacağız, hani "allahu ekber" diyerek bir yandanda adamın makatına parmak sokan o güruh var ya, üstelik bunu o" müslüman değildi, müslüman olarak ölmeyi de haketmiyor" diyerek de savunmaya geçen, yani müslüman değilsen bu şekilde ölmeye layıksın, güruhu, bir an da korktum açıkçası, bunlar da müslümanım diyor, bizdeki de... yorum yok daha fazla, neyse. borges'in bir sözü geldi aklıma " insan zamanla kendi düşmanına benzer", kimbilir...

libya toplumu hakkında üzülmeyeceğimi ayrıca belirtmek istiyorum. çünkü daha çok üzüleceğim, üzüleceğimiz günler gelecek, eğer böyleyse dünya, islam toplumu, ateş içimize düşmeye yakındır. ve umarım ben o günleri görmeden çoktan ölmüş olurum. zira beni yakınlarımın ölümünü görmekten başka üzecek bir şey varsa o da ülkemin artık, o eski ülkem olmaması olacaktır.

muammer kaddafi nin devrilmesine sevinen türk

medyanın, hangi ölüme sevinip hangisine üzülmesi gerektiği öğretisini iyi anlamış ve uygulamış kişidir.

sözlük yazarlarının şu an istedikleri şeyler

s*tımın gününü bitirmek. bitmiyor iş, sabah 6'da işe gidilecek, bir yandan diğer gerginlik, sevgili aramalara cevap vermiyor. bit lan bit.